FIM - IST Logo

BARIŞ AYGEN İLE 7 SORU 7 CEVAP

FIM.IST Team
BARIŞ AYGEN İLE 7 SORU 7 CEVAP

“İnsanın bu hayattaki en önemli dertlerinden birisi, dünyaya bir iz bırakmak, onu sabitlemek. Mısır’daki piramitleri yaptıran, mağaralara resim çizdiren şey de aynı iç güdü diye düşünüyorum. Sinema sanatı da bu derde çare bulabilmek için muhteşem bir yer…”

Barış Aygen 1988 yılında İstanbul’da doğdu. Kamera asistanı olarak sektöre atıldı. Ardından kameramanlığa geçiş yaptı. Sektörü tanıdıkça sinema alanında çalışmak istediğine karar verdi. Böylece Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünde öğrenim gördü. Burada kendisine katkı sağlayacak sinemacılarla tanıştı. İlk kısa film deneyimini, okurken gerçekleştirdi. Bu süreçte sinema alanında çalışıp festivallere aday olacak filmler yapmak istediğine karar verdi. Okulu bitirdikten sonra arkadaşlarıyla filmler yapmaya başladı. Şu anda görüntü yönetmenliği yapıyor ve görüntü yönetmenliğini üstlendiği yedi tane filmi bulunmaktadır.

  • Öğrenim hayatınızda ileride sinema sektöründe çalışmayı hiç düşündünüz mü?

Aslında sinemaya olan ilgim bu sektöre giriş yaptıktan sonra başladı. Sinemanın evrensel ve sonsuz bir şey olduğunu gördükten sonra bu mesleği kendime yakın bulmaya da başlamış oldum. Öğrenilecek şeylerin bitmemesi hem zorlu hem de keyifli. Çünkü rutinden sıkılan bir yapıya sahibim diyebilirim. Sinemanın insanın hayatına kattığı çok fazla şey var. Hem hayatın kendisi olabiliyor hem de yeni evrenler sunabiliyor.

  • Şu ana kadarki işlerinizde en keyif aldığınız projeniz hangisi oldu?

Projelerde birlikte çalışmaktan çok keyif aldığım yönetmenler oldu, Burak Çevik gibi. Çok başka bir zihin… Onunla yaptığımız Aidiyet’i çok beğeniyorum.  Bunun dışında yakın zamanda kısa film yaptım. O filmde ise Kasım Ördek ile çalıştım ve çok keyif aldım. Geçen sene şubat ayında Bekir Bülbül ile bir uzun metraj filmde çalıştık, Bir Tutam Karanfil. Hatta şu ana kadarki en beğendiğim işim o oldu diyebilirim. 2022 yılı içerisinde yayınlanır diye düşünüyorum. Çok özendim. Zor beğenen biri olmama rağmen bu iş içime çok sindi. Yönetmen ile aramızdaki iletişim bambaşkaydı. Hayal ettiklerimi yapabilmem için bana belli imkanları tanıması, film açısından güzel katkılar verdi diye umuyorum. Film boyunca hep doğruyu aradık ve iletişimde tek hakim duygu buydu. Yüksek egolara yenik düşen parlak fikirler olmadı, çünkü yalnızca ve yalnızca doğrunun peşindeydik. Örneğin bir sahneyi hayal ettiğim ışıkta çekebilmemiz için sahneyi üçe böldü ve üç günde çektik. Buradan da verilen emeği anlayabilirsiniz.

  • Sinema sektöründe sizi etkileyen kişiler kimler?

Görüntü yönetmeni olarak Fatih Türker’i söyleyebilirim kendisinden birçok şey öğrendim, fazlasıyla ilham aldığım birisi. Bir de Ahmet Sesigürgil’i söyleyebilirim. İşleri kusursuz ve dünya çapında bir görüntü yönetmeni olduğunu düşünüyorum. Tecrübeye önem veren birisiyim bu yüzden kafama bir şey takıldığında arayıp fikir alabiliyorum. Her alanda olduğu gibi bilgiyi paylaşmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Paylaşıldıkça güzel şeyler ortaya çıkabiliyor. Kulüp’ü izlediğimde gözlerime inanamadım. İşte ülkemizden dünya çapında bir görüntü yönetmeni diye düşündüm. Yönetmen olarak da  Burak Çevik’i, Selman Nacar’ı ve Alican Durbaş’ı söyleyebilirim. Hepsi de farklı dehaya sahip eşsiz zihinler.

  • Şu ana kadarki işlerinizde içinize sinmeyen bir projeniz oldu mu?

Evet oldu. Projenin adını vermek doğru olmaz ancak neden içerisinde bulunmuş olduğumu söyleyebilirim. Görüntü yönetmenliğine yeni başladığım ve proje seçme gibi bir lüksümün olmadığı bir zamandı. Film yapa yapa öğrenilir der, Onur Ünlü. Bu yüzden reddetmedim ancak içime sinmemişti. Zaten genel olarak yaptığım işlerden zor tatmin olan ve mükemmeliyetçi denilebilecek birisiyim.

  • İşinizde sizi en çok zora sokabilecek durum nedir?

Benim için, yönetmenle yaşanan iletişim eksikliği en zor durumlardan birisi diyebilirim. İşi beraber yaparken yönetmenle doğru bir iletişim kurulamazsa gerçekten iş için olumsuz sonuçları olabiliyor. Setteki enerjinin perdeye yansıdığını düşünenlerdenim. Bunun dışında sinemanın geldiği noktada, ülke sinemamızın diğer ülkelerle mücadele edebilmesi için gerekli olan bütçelere sahip olamamak çoğu zaman ya filmi hiç yapmamanıza ya da hayallerinizin çapının küçülmesine sebep oluyor. Bu duruma gerçekten üzülüyorum. Bazen bütçe bulunamadığı için öyle güzel fikirler, filmler yahut sahneler harcanıyor ki üzülüyorum ve yine üstadı hatırlıyorum; sinema için bunca acıya değer mi?

  • Genç sinemacılara tavsiyeleriniz var mı?

Asıl olan şey tutkunun ve yeteneğinin nerede olduğunu bulmak. Bunun için de bir film setinde, post prodüksiyonda ne gibi işler yapılıyor, kim ne ile uğraşıyor, görev tanımları neler bunlara hakim olmak önemli. Ne yapacaklarına bu şekilde karar verebilirler. Hangi alanda çalışacaksanız çalışın işin arkasını da bilmek gerekiyor. Her fırsatta bir şey çeksinler. Bunun yanında, çağ artık çok değiştiği için çok yönlü bir insan olmanın yollarına bakmalılar. Dallanıp budaklanmalı ve sinemaya ait her meslek tanımından bir şeyler kapmalılar. Film yapımının tüm aşamalarını bilmek hayatlarını inanılmaz kolaylaştıracaktır. Bunun dışında okumak, izlemek ve diğer sanat dallarıyla da ilgilenmek de yararlı olacaktır.

  • Dünyaya yeniden gelseniz sinema sektöründe olur muydunuz?

Zor bir soru. Bazen olurdum diyorum bazen olmazdım diye içimden geçiriyorum. Film çekmeyi çok seviyorum bu emin olduğum bir şey ancak söylediğim gibi kolay olmayan bir yol. Sinema sektöründe olmak için sinemayı çok sevmek gerekiyor. Sinema düzenli bir hayat istiyorum diyen kişiler için uygun bir meslek değil. Bu iş size keyif veriyorsa bu işte olmalısınız, en azından daha yaratıcı birimlerinde. Çünkü sinema adanmışlık ister, hayatınızı keyif aldığınız bir yola adamalısınız.